Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Bu dünyanın tüm acılarına kör olabilir misin?

    avatar


    Kayıt tarihi : 31/12/69

    Bu dünyanın tüm acılarına kör olabilir misin? Empty Bu dünyanın tüm acılarına kör olabilir misin?

    Mesaj   29.09.09 7:59



    Bu dünyanın tüm acılarına kör olabilir misin? Muwr4m

    İyi niyetler su yolunda bir testiymiş meğer. Hadi ipe dizilmiş
    boncuklardan say beni ve iki ucu keskin bir makas ol. Boncukların
    dizildiği ipi tam da orta yerinden kesecek bir makas! ağzın heaçı-
    lıp kapandığında, ben tıpkı boncuklar gibi dağılıp gideyim sonsuz
    boşluklara. Tut ki senin için gözlerini yitirmiş bir kör olsam ve bu
    dünyanın bütün acılarına ise sağır... Söyle kaça satarsın iyiniyetle-
    rimi? Kanımla kalaylayıp, hüznümle bilediğin kılıcının ucuyla kaç
    parçaya ayırabilirsin ki bu sersem yüreğimi? Bir tutam dedim,
    bir tutam, bir tutam çiçek külü ile geldin kapıma. Oysa ben bu dünyanın gülümseyen yüzüne bahçıvanım, hadi ellerinle çapala anlamsızlaştırdığın hüzünlerimi, varsın yediveren gül yedibin kez kanasın.Durma al da sök bu kalbimi, sök de Nemrutun zulmüne götür, talan yemiş gözlerimin son ışığını da sen söndür. Bir ke-reste atölyesinin talaşlarıyla yak bu acıyan bedenimi, bir kıya-met çığlığı gibi düş kulaklarıma. Sen de beni anlamamışsan dur-ma, bütün hüzünlerimi geri ver,dostluğum sende kalsın. "Kutsal-larım" listeme ekleyeceğim seni de bilmiş ol. Dostluk da bitecek o zaman. Avuntularına kıbleysem, Yemenden Hicaz'a sür beni. Yine de bir Bedevinin göçebe aşkıyla çoğaltırım ben seni. Seni sana bağışlar, çeker giderim bu akşam, ama giderken bile, yü-reğimin birazı zenci, birazı beyaz, birazı melezdir bilesin. Ah kimler anlamış ki bizi, bizi anla diye kime yalvarmışız ki? Her anlaşılan anlamsızlaşıyor, anlamını bulan kendini yitiriyor. Her
    kavuşma, aynı zamanda koca bir ayrılıktır. Hiç kavuşmadık ki biz, hiç ayrılmadık ki. Her gelme sonsuz bir gitmedir. Tanır artık leşimi, Cebelitarık'daki bütün köpek balıkları. Basra Kör-fezinde kör bir yunus isem eğer, sularına acılı, sularına sürgün ve sularına boğulmuş bir Zerdüşt isem ağzımda ateş tapınaklarının közü, Taylan'da ağlayabilen bir maruhiana isem eğer, bu rezil, bu puşt, bu serseri, bu hain karanlıklar mı delecek göğsümdeki sev-gi çeliğini? Sıkı dur kalleşlik, seni gözlerimde yenmeye geldim. Duy, duy artık beni,Martın Luter King'i anlayacak kadar beyazım artık. Bir Trabzon,bir Samsun, bir İstanbul'um ve artık ölen bir eskimo'nun yasını tutarım, kırk gün, kırk gece. Pasaportsuz ve vizesizdir benim yüreğim.Artık her zulüm biraz düşmanım, her acı biraz kardeşimdir bilesin.Kürdün kanayan çığlığı, Türk'ün ise o çığlığa damlayan gözyaşıyım. Bir yanım Sarıkamış da donar, bir yanım Çanakkale'de yatar. Bedenim Paris'te Parlaşez mezarlı-ğında çürür, kefenlerim Hindistan ipeğindendir.Iraklı bir çocuk kadar yetimim artık. Sıkıysa bu kanın, bu barutun ve bu ateşin tam da ortasındayken, yağmala Bağdat Müzesi gibi benim re yü-
    reğimi. Dünya gözlerine mil çekti, kulaklarına yanmış yağ döktü, duymadı, görmedi olanları. Sen bari duy beni. Ne kaybedersin seni sevenin bir kişi daha artmasından? Bilmelisin ki yüreğim kayıp tarihin kayıt defteri ve yanmaz, ıslanmaz kağıtlara tu-tulmuştur acıların çetelesi. Tut ki tarihi yağmalarken, ellerinin kirli izi silindi gırtlağını sıktığın bu dünyanın en acıyan yerinden-
    ve tarih de unuttu seni, ne hatırlanan oldun, ne de hatırlayan, tıpkı yalancı bir mutluluk gibi avutarak kendini... O zaman avuntu, avunanın vicdanıysa eğer, tanrının unuttuğunu da tarih hatırlar, bunu da bilmiş olasın.Ah kan mahallesinin insafsız fırıncısı, biz dostluğumuzu kimlere bağışlamadık ki, kimlere içirmedik ki merhametimizi? Hazır nefretimiz uyurken çek git buralardan, dostluğunu da alarak yanına! Kimbilir, belki kendini kendine çoğaltır, kendini kendinle avutur ve belki de kandırabilirsin kendini. Anladım ki dost dediklerimiz bizi kendi mecburiyleri sayıyorlar, kime gülsek o sevabına gülümsüyor bize. Eşgalımızı bile tarifleyemeyenler atlarıyla geçip gidiyorlar gözlerimizin hüzünlü ovalarından. Onun için benim dostlarım yanımda, kut-sallarım önümdedir... Sen benden bir adım önde olmak için yü-reğini yiğitliklere siper eyle ve önümde dur.

    Ben geçerken büyük bir alışveriş merkezinin kapısından, kalbime çalan xray cihazının ihbarıyla, yüreğimi rehin bırakıyorum kapıdaki güvenlikçiye. Girerken yüreği alınanın, çıkışta göğün maviliğine bakmaya, yıldızlara dokunmaya ve seni sevmeye hakkı yokmuşanlıyor ve ağlıyorum. Ama ne olur sen de anla, benimkisi mecburi maska-ralık.Ne düşünüyorum biliyormusun? Bence artık bütün palya-çolar ellerinde birer şarap şişesi taşımalı ve çocukları mavi yalanlara inandırmaktan utanıp vazgeçmeliler; kanın, ateşin ve barutun efendiliğini yaptığı bu çağda ve Bosna'da ki toplu bir mezardan ötürü atom bile utanırken, ateş ve barut kadar vicdanı yoksa tek bir işaret parmağının. O zaman bütün palyaçolar artık vazgeçmeliler o mavi yalanlarından ve bundan böyle çocuklarda bilmeliler ki, dünya o eski dünya, hayat ise bitmeyecek sonsuz ve büyülü bir masal değil.Ya külkedisi, pamuk prenses ve yedi cüce-
    ler, sonra noel baba...Düşün ki noel baba bile geyiklerin esare-
    ti ile çekilen o kızağın'ın sırtında çocuklara anı mutluluklar taşı-
    dığını düşünüp duran ve o beyaz sakallarından bile utanmayan
    sahtekarın teki. Ah bütün geyiklerin ve kandırılan çocukların
    vebalı boynunda kalsın *Santa Clause, bizi yalanlarınız ve yan-
    lışlarınızla büyüttünüz, barı bırakın da çocuklarımız kendi acı
    gerçekleriyle ölsünler. Bu yüzsüz saltanatlar dünyasında ben,
    en ücre mahallelerin bir gecekondu hüznüysem eğer, bir si-
    mitçinin şafakta ki telaşı, yaslı bir annenin fidan gibi oğlunun
    acısı, Colomb'un, Vespuçi'nin keşifleriyle batmış bir inkar kı-
    tası isem, o zaman varsın Colomb, Vespuçi ölümlerin kaşifleri değil de coğrafi bilimlerin unutulmazları olarak otursunlar,
    tarihin en rahat ve yüzsüz koltuğundaki yerlerine ve artık
    varsın rahatı kadar inkarı olsun acının bütün kaşiflerinin.Var-
    sın sevgilerin, aşkların bile yağmalandığı bu çağda Mustafa
    Kemal'ın Ülkesi de yağmalansın benim gözyaşlarıma rağmen
    bin kez daha.

    Çöksün Mısır pıramitleri, çökerken Mısır pıra-
    mitleri, bir yıldırım düşsün Baübil'in asma bahçelerine ve var-
    sın bizler, bu yalancı tarih kadar yalancı kalalım kendimize.Ah
    sevdiğim, iki gözüm, prensesim, küçük ülkemin kraliçesi sos-
    yete mağazaları demiştim değil mi? İşte o alışveriş merke-
    zindeki mağazaların vitrinlerinde sana dair, bana dair ve aşka
    dair hiç bir şey yoktu. Bütün vitrinlerin camları soğuktu ve ölü
    plastik mankenlerle doluydu. Mağazaların içleri ise plastik yı-ğınlarından oluşan koca mezarlıklara benziyordu. Her ne kadar
    xray cıhazı yüreğimin yerini tespit etse de, anladım ki gözlerim-deki o büyülü ışığı ve sana dair düşlemlerimi tespitsizce içeri
    sokabilmişim.

    Bu dünyanın tüm acılarına kör olabilir misin? 2ngvdcj

    Sonra alışveriş merkezindeki o yürüyen merdi-
    venlerde soğuk insan yüzlerine rastladım sevdiğim. Düşünse-
    ne, dururken yürümek ve bir merdivenin sırtında çıkmak bir
    kattan başka bir kata. Yürümedikçe yürümek, haketmedikçe haketmek, ama yürüdükçe ne sana, ne bana, ne de aşka ben-
    zememek.. ne acı; yürümek, yürümek, durruken yürümek, yü-
    rürken kaybetmek ve kaybettiğini bile anlamamak ne çok acı.
    Hayvanları kullandık, kendimizi kullandık, çocuklarımızı kullan-
    dık, şimdi sıra robotlarda" Hayvanlar dilsizdi, biz sağırdık,ço-
    cuklarımız masumdu. Ya robotlar?..

    Yeter artık! Çekin kirli ellerinizi hayatımızın üzerinden.
    Görmüyor musunuz, dünyayı bir sırk alanına çevirdiğinizi?!!


      Forum Saati 12.05.24 7:59