Tanrının Akşam Çayı
Artık gidebilirsin dedi tanrı
Sen oldun!
Oysa duvardı her yer, kapı yok.
Birisi bavullara dolduruyordu.
Elenmiş,
Sıkış tepiş yaşanmışlıkları.
Ve yine aynı birisi
İzliyordu yatağın köşesinde.
Korkuyordu biri.
Biri ne olursa olsun diyordu.
Tanrı ikisini de tanıyordu.
Elleriyle birbirine bitiştirdiğinde onları,
Ruhu açıkta kalıyordu birinin.
Oda soyundukça ürkütüyordu.
Tanrı karşısında hesaplaşan bir fahişe oluyordu.
Aslında bir yere gidilmiyordu.
Yer değiştiriliyordu.
Birinin terk ettiği yere
Birisi yerleşiyordu.
Odaların gözleri büyüyordu.
Tırsan cesaretlileri oynuyorduk.
Bir şeylerin toplandığı yoktu
Başka şeyleri de tüketmeye gidiyorduk
Hiçbir yalnızlık kuvvetli değildi
Bir hayal kırıklığı kadar.
Geceden daha koyu,
Gündüzden daha net.
Kulağım benden bağımsız
Bir melodi yaratıyordu hıçkırıklardan.
Evet acı!
Tüm eşyaların kalp atışlarını duyuyordum.
Köşedeki tel toka ölmek üzereydi.
Can çekişen ne varsa soluklarımız karışıyordu.
Bir ölen ben değilim diyordum
Yalnızlığımı kandırıp.
Yerle göğü karıştırdığım bardağımı
İnce belinden götürüyordum kanlı dudağıma.
Boğazımdaki düğümü çözsün diye sıcak
Cehennem katıyordum biraz da.
Anne! diyordum.
Beni rahmine geri al.
Ol diyene kadar tanrı orada kalayım.
(09 Şubat 2010)
Esra Canpolat